23 Temmuz 2009 Perşembe

SOLGUN BİR GÜL OLUYOR DOKUNUNCA

Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Behçet NECATİGİL

9 Temmuz 2009 Perşembe

"Yol kenarındaki yağmur mazgallarını kumbara sanıp, harçlığımı atardım
Bu yüzden en çok denizden alacaklıyım."
Sunay Akın

Eskiden yeni yıkanan çamaşırlar için sakız gibi oldu denirdi…
bu yıkanan çamaşırların bembeyaz olduğu anlamına gelirdi…şimdi artık sakızlar sadece beyaz değil..bembeyaz çamaşırlar ve bembeyaz sakızlar eskidendi..
kimin umurunda ki...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

MABEL

Balonlu çiklet
Başına, üzerinde beyaz kırık çizgi desenli kırmızı bir fuları korsanbaşı bağlamış sütlü çikolata renkli kadının tek kulağında iri kırmızı bir halka küpe vardı. Baygın, alımlı, çekik gözleriyle uzakta bir yere veya birine bakan Mabel'in şahane kırmızı dudaklarından dalgın, bembeyaz bir gülüş akardı. Çıplak boynunda üç sıra inci kolye vardı, fakat matbaada bir renk ayrımı hatası olarak bunlar açık kahverengi basılmıştı.
Mabel, her aldığım çikletin üzerinde ne duruşunu, ne de gülüşünü değiştirirdi. Bana kızdığını, ya da bir şeye üzüldüğünü hiç görmemiştim. Yaz, kış, sabah, akşam bana alınan bütün Mabel çikletlerinin üstünde o hep gülümserdi.
Neşeli, sağlıklı, güzel bir genç kadındı Mabel. Yine de dikkatle bakınca gözlerinin derininde sakladığı hüznü görürdüm ve bu nedenle sık sık dikkatle bakmazdım gözlerine. Hüznün içindeki keyfi o zamanlar bile tanır, üstelik bundan hoşlanırdım, ama dokunaklı olduğunu gizleyemezdim... Hafif vanilya kokusu kadar bol şekerli tadı ve öbür çikletlerden daha büyük oluşu ama, ama en çok Mabel'in uzak, gizemli, biraz da beni ürküten imgesi... Sanırım beni en çok bunlar bağlıyordu Mabel çikletine. Daha okula başlamadan bana okumayı söktüren sözcük onun adıydı: MABEL!
(BUKET UZUNER / KUMRAL ADA MAVİ TUNA)

Koyu yeşil özlemler duyardım Karadeniz türküleri eşliğinde
Soğuk sularla seyrelip duruldular…