31 Mart 2009 Salı

hatırladım! ben bir keçi kovaladım! duma duma dum!


Brigitte haklısın yerden göğe, detoks illede detoks..her bakımdan ve fakat!

Sahi; içinde gerçek keçinin geçtiği bir anım var benim..dağın eteğinde piknik yapıyor idik milletçe..sonra tepelerden yanımıza kadar gelmiş minik bir yavru keçi..dönüp duruyor etrafımızda..yaklaşınca ürküp kaçıyor..tepelerde sürüsü var ihtimal oda nasıl gelmişse kaybolmuş buralarda..e nasıl ailesine kavuşturacaz derken sanırım keçilik ruhu var ki ben aniden kalkıp minik keçinin arkasından dağa doğru koşmaya başladım..o önümde ben arkada..o korku ile hızla tepeye doğru koşuyor bende de acayip bir haz... sürünün yanına kadar koştuk...hemen sürüye karıştı sevinçle..hatta seçemedim bir daha hangisi diye..fakat ben kayboldum bu kez..aşağıya pek inesim yoktu..hikaye şöyle devam edebilirdi pek tabii; onların arasına karıştım,sütleriyle beni doyurdular... keçileştim iyice hatta keçi inadım onlardan hediye...ama böyle olmadı..onlar beni aralarına almadı:)
ne diyelim,canları cananları sağolsun..

Bahar yüzünden tüm bunlar.



Marilyn, Marilyn, Marilyn.... Seni bahar çarpmış güzelim, sarışınım. Aylaklık isteğin tamamen baharın çaylaklığından. Üzülme geçecek. İki üç ay sonra birşeyin kalmaz. Yaza daha az çarpılacaksın. Ne zaman koyun saymaya kalksam, o koyun keçi oluyor. Bir keçiyi sayarken, keçi alıp başını gidiyor. Onun peşine takılıyor aklım, o patika onun bu patika benim dolanıp dururken kafamdaki tilkiler peşimize düşüyor. Onlardan kaçalım keçi, gel bu yandan derken yanlış yola sapıyoruz. Sen az otur ben kuyruklarını birbirine bağlayayım, diyorum. Bu böyle sürüp gidiyor...

Yani Marilyn, insan sayacağı şeyi iyi seçmeli. Misal karınca seç hele bi... Bir hız, bir keşmekeşlik... Bir ne bulursan al götür hali...

Şimdi bahar yoruyor ya hani insanı, bu bence tamamen durmaktan. Durmayacaksın. Etki edilen olmayacaksın. Sen kendi kendini öyle bir yoracaksın ki bahara birşey bırakmayacaksın. "Bahar git başımdan" demeyeceksin de bahar, gidecek başından, öyle bezdireceksin yani onu.

Audrey, detoksa ihtiyacın var kuvvetle muhtemel. Alacalı kuş tüyü daha iyi. Başına dik bence. Daha havalı duruyor, havada durduğundan sebep.

bir buğdayderili sorusu?

Devasa bitkinlikler..Herkesin yaşadığı derde bürünmekler..olmadık ruh hallerini giyinmekler....Ağırlığı üzerinde taşımaklar..ne kadar ayak silkelesende paçandakinden kurtulamamaklar..paçavralardan kurtulamamaklar...

Açtığın dolaplardan tıka basa dolu ıvır ve zıvırların üzerine boca olmaları..kafanı oradan oraya vurasının gelmesi..basan cinlerin seninle dalga geçmesi..ne yaparsan yap kendi gözünde suçunun hafiflememesi..dilinin günah işlemesi..kalbinin sürekli incinmesi..

Kuş kanadından bir tüy koparıp göğe doğru üfleyesim geliyor…yahut başıma mı diksem...beyaz tüy mü olmalı yada alacalı..dikine durmalı…bu duruşa yaraşır bir de isim bulunmalı bana..


Ne dersiniz dostlar, adım ne olmalı?

hava o kadar güzel ki


Duramıyor Marilyn yerinde. Hava o kadar güzel ki dışarıda olmak istiyor. Yürümek istiyor , deniz kenarında oturmak istiyor, aylaklık yapmak istiyor ama bu ekonomik krizde bir işi olduğundan dolayı şikayetçi olmadan oturuyor , işini yapıyor (pc de takılmıyor değil bu arada :) )
Akşamları saat uygulamasından dolayı işten günışığında ve güzel bir havada çıkıyor olmanın tadını yaşadı dün . Ne güzel dedi artık iş çıkışları eskisi kadar eziyet olmayacak. Bütün gün , bütün ömür işte geçiyormuş hissi yaşanmayacak dedi . günün büyük bir kısmının kendine kalacağını düşündü.
Bugün öğle arasında İstiklal'e gidecek. Kalabalığa karışacak. Sağa sola takılacak (sağdan soldan kastı kitapçı , müzikçi :) yanlış anlaşılmasın :)
gözü pencereden dışarı ilişti yazıyı yazarken , bir çocuğun yüksekçe bir yere tırmanıyor olduğunu gördü bir hızla, düşecek diye içi gitti . Dikkat et dedi içinden. Ama biliyor ki bir şey olacaksa oluyor.
Uyku uyuyamıyor bu sıralar. Uyumak için koyduğunda kafasını yastığa koyun saymaya başlıyor . Koyunların arasındaki çoban sayma diyor onlar benim . Alışveriş merkezinde Brigitte'ın baktığı oyuncaklara sahibinin onlar benim : ) dediği gibi bir sahiplenişle . Kalkıyor iki , üç film seyrediyor ,uykusu gelirde uyur niyetine , gelmiyor . Kahramanlar doğuyor , büyüyor , yaşıyor , ölüyor ama Marilyn'in uykusu gelmiyor :) Böyle gitmeye devam ederse uykuyu sözlüğünden kaldıracak . Bugün konuşası var , gezesi var, eğlenesi var ,yaşayası var,aylaklık edesi var.

30 Mart 2009 Pazartesi

uykusuz dün gece...



Açım ve uykusuzum. Kendimi dinliyorum gözleri yarı kapalı. Sting'i dinlemeye hiç halim yok. Uykum kaçsın diye çeşitli yöntemler deniyorum. Çeşitleri de pek bir malumunuz üzere çay, kahve, sigara, volta... Elime bir de tesbih alırsam tam olacak. Gözler de kayık zaten. Neyime gerektiyse seçim seyretmek. "I'm a legal alien" durumundayım dinlemesem de Sting'i. Birileri de işe çocuk getirmiş bu gün. Sanki lunapark burası. Hepsini döndürüp döndürüp dolaba tıkasım var (Bkz. dönmedolap) Hayır, cani ruhlu değilim. "I'm a legal alien"im. İllegal olmamak için elinden geleni yapanım. Ama sabrın da sınırı var. Sınıra kadar gidip gidip dönüyorum. Dönmezsem ıslık çalarım. Uçurtmayı da vururum. Tabutta rövaşata hayli hayli... Beni bahar çarpıyorsa söyleyin. Her zamanki halimse ve hatalıysam uyarın. 2222'ye mesaj atın, düzelirim.

Sting’i dinliyorum gözlerim açık...


I don't drink coffee I take tea my dear
I like my toast done on one side
And you can hear it in my accent when I talk
I'm an Englishman in New York

I'm an alien I'm a legal alien
I'm an Englishman in New York
I'm an alien I'm a legal alien
I'm an Englishman in New York

sting diyor ki kahve içmem, biricik çayımı aldım, kızarmış ekmek yanında...konuştuğumda aksanımı duyabilirsin… New York ta bir yabancıyım..
bizse sanırım her bir yerde yabancıyız ,heryerde aksanlıdır konuşmamız..
Martin Luther KING, “I have a dream” inde ne demiş;
Bizler, Mississippi’deki bir zenci oy veremediği ve New York’taki bir zenci oy vermeye değer bir şey olmadığına inandığı müddetçe, asla tatmin olmayacağız.
Bizler, adalet sular gibi çağlamadıkça ve haklar gür bir nehir gibi coşmadıkça, katiyen tatmin olamayız ve olamayacağız.

Martin hayal kursun Obama gerçekleştirsin.. bu mu yani..
Telgrafın tellerine kuşlar konuyor sonra ne oluyor,telgrafları bu nasıl etkiliyor..hangi tele konduklarının ne önemi var ki..
Şiddetsiz geçimsizliğin sonu nereye varır acaba..şiddetin oranı neye göre belirlenir..
Ana yemekler mi önemlidir yoksa demli bir çay mı yahut köpüklü bir kahve mi.
Sözün gücü nerede başlayıp nerede biter,ya gözün gücü..
Çamlar yapraklarını dökmez kışın bile,e ne var bunda..Noel’de süsler daha bir yakışık alsın diye mi yoksa..
Ayda hayat var mı diye niye merak ederler..bir grup azınlığı oraya mı sürecekler..
Manyetik rezonans neydi ..nerden geldi aklıma..

Sözümü balla keseyim ve tatlı yiyelim tatlı konuşalım..olumlu düşünce ile bitireyim günlüğümü maksadıyla Mississippi’den Martine bağlanıyoruz yine;
Allah’ın bütün kulları siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşarak siyahların eski bir ilahisini söyleyecekler.

Sonunda özgürüz!
Şükürler olsun Ya Rabbim!
Sonunda hepimiz özgürüz.

27 Mart 2009 Cuma

ole ole ole :)))


Şarkılar, ziller, şallar basmış burayı ne güzel . Beni de hafakanlar bastı bir türlü yolunda gitmeyen şeylerden dolayı :) Gel cuma gel şarkısını söyleye söyleye getirdim cumayı. He derseniz ki ne varki cumartesi pazar gelsin diye bekliyorsun bende bilmiyorum :) henüz yapılacak bişey yok.
Endülüse gitmeli raksetmeli evet. 2500 eruo dediğin ne ki panik yok bizde para çok :)) raksedemesekte beynimize ruhumuza endülüsü nakşetmeli. kırmızı ve siyahı birarada kullanılmış gördüğümde kıyafetlerde otomatikman raks gelir aklıma Endülüste raks. Ne güzel yazmıştır Yahya Kemal ne güzel bestelemiştir Munir Nurettin. Briditte günün şarkısını sana gönderiyorum. Madem ki müzik yok madem ki ses yok kapa gözlerini başlasın endülüste raks...
Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"

Zil, şal ve gül...


Bir şarkı bırakmamışım bilgisayarda dinlenecek. Öyle sessiz sabahlar, öğlenler ve de akşamlar yaşıyorum. Şarkılar hüznü körüklüyor. Rüyamda kocaman bir kuş tüyü gördüm. Renkli... Bir tane. Ne demek ola ki Audrey?
Amaaan... Eni sonu "mors ultima linea rerum est"
Durduk yere ne "amaaan" ın açıklaması yok. Öyle beş dakikalık düşünce molasının ardından çıkan sonuç.
Biri beni ışınlasın Endülüs'e. Raks edelim... Zil, şal ve gül... Bazen insan "ne işim var bu mekanda" boşluğuna düşüyor. Kafasına bir şey düşmeden, kaza geçirmeden "Burası neresi, ben kimim..." hissi... "Nayır, nolamaz, göremiyorum, kör oldum!" hissi...
Mübarek Endülüs'te 2500 eurolardan başlıyor, ışınlamasız. 500 euro da zile, şala, güle verirsin haliyle, gitmişsin oraya kadar, raks etmeden mi dönesin?
Amaaan... Eni sonu "mors ultima linea rerum est"
Beni Endülüs'e götürün, bırakın. Yapamıyorsanız zil, şal ve gül alın.

hüzün yüklüyüm gene bugün..


Her mevsim içimden gelir geçersin

Sen vefâsız yolcu kalbim viran edersin

Merhaba demeden elveda dersin

Sen vefâsız yolcu kalbim viran edersin


şarkıyı terennüm edecek yerde yok valla..hava da kararsız yağsa mı güneş mi çıksa..küçük çamlar sallanıyor rüzgarla..bulutların arasından bakmaya çalışan güneş ışığı..kuşlar süzülüyor ard arda..


gel gitli ikizler ruhu bu sanırım.. öğlen üzeri tam tersi bir hal alabilirim..alma ihtimalim yüksek..


her halimizle her şeyimizle güzel olalım değil mi :)

her halinle her şeyinle güzelsin

hata bulmak kusur bulmak güç sende

niye benim için kendin üzersin

günah bende hata bende suç bende


e bu şarkı geldi şimdi aklıma ...

ey gönül saçmalama,uğraşamam senlen huuuu!

de git ...

audreye yakışmayan söylemler ettirme bana..

26 Mart 2009 Perşembe

Kaylule’den siesta’ya..


Öğlenleri çekilip her bir şeyden bir köşeye uykuya kaçmak..iyi oluyor..kapşonumu çekip başıma,ayaklarımı toplayıp iyice büzülerek gözlerimi kapıyorum..hepi topu 15/20 dakika sürüyor tüm bu hazırlanma sonucunda uyuma-uyanma vakti..ama olsun..uyanınca hala alışamayıp,ben neredeyim şeklinde sorguluyorsun kendini az biraz..tabiki neredesin malumun da..kafa karışıklığından çok ruh karışıklığı diyelim biz buna..ruhumuz nereye gidiyorsa o dakikalarda..sanki öyle uzaklara bir yerlere gidiyor ki dönünce yabancılıyorsun..bu süreler zarfında rüya görmedim hiç görmeyeyim de mümkünse..apar topar kalkıp uykulu görüntü vermemek çabasıyla gözde olmasa da sözde işinin başına dönüyorsun..iş saati işinin başında olmalı insan..nedense uyandıktan sonra yüzümün simetrisi bozulmuş gibi geliyor..kaşımla gözüm yer değiştirmiş, kafam yamulmuş gibi : )
Buna rağmen günü ortalamış ve yeni başlamış hissi ile uyanmak..bizde peygamber uykusu denen hafif öğle uykusu sünnettir. İspanyada siesta uykuları halen devam ediyor..tangolu,Flamenkolu uzun geceler geçirebilmek için siesta’nın pek bir faydası oluyormuş: )
Harvard üniversiteside olaya el atmış..gün ortası şekerleme yapmak beyni dinlendiriyor,kalbi ve şekeri düzenliyor,zihni açıyormuş. Fransa Sağlık Bakanı da, şirketleri öğlen uykusuna ikna etmek için bütçeden 7 milyon euroluk kaynak sağlamış. Ne komik ya ,milleti uyutmak için şirketlere para veriyorlar. Uyutuyor bunlar bizi ayakta valla : )
Hatta “Take a Nap! Change your life” kitabını yazmış Sara Mendick adında bir yazar.Şekerleme yap,hayatınız değişsin.

Artık öğlen uykusu için kendime her türlü gerekçeyi buldum..
Sizlere tavsiye ediyorum dostlar..
Ne duruyoruz; haydi uykuya!

efkarlandım ben yine:)


Sular akar doldurur da
Taşların kovuğuni
Bir yemincuk yapsana da
Sen benim olduğuni

Yarum koynunda ölsem
Kefende istemezdum
Üç gün sarilup yatsak da
Sağdan sola dönmezdum

Kemençe gibisi yok yaw!

Volkan konak çok iyi söylüyor..içi gidiyor adamın..öyle dolanıyor dağları ovaları..

pot mu?


Ben pot filan kırdığımı hatırlamıyorum. Hele fecisini... Var mı ki benim bildiğiniz potum? Varsa atın potaya.

25 Mart 2009 Çarşamba

kırdığımız potlar :)



Bugüne kadar kırdığınız en feci pot hangisi
Audrey , Brigitte ?

marilyn'den

Duramadım yerimde bir o yana bir bu yana dolandım durdum bugün. Az zamanda çok iş hallettim :) O yüzden ne bir şarkı dolandı dilime ne bir türkü .

Yorgun olmaktan yada harbi sarışın bir aptala dönüşüyor olmaktan dolayı Brigitte'ın telefonla sorduğuna yanlış yönlendirme yaptım . Çok özür Brigitte sarışınlığıma ver :)

saçının tellerine gönlümü taktı kader..


Saçının tellerine gönlümü taktı kader
Önce elimden tuttu sonra bıraktı kader
Bir çift yeşil göz için ömrümü yaktı kader
Önce yüzüme güldü sonra bıraktı kader

Tüm gün dinlediğim şarkı bu idi..Funda Arar fena söylemiyor..eskilerden değil ama iyi yorumluyor..şu sözlere bakın hele..sözlerdeki inceliğe...nezakete..
/saçının tellerine gönlümü taktı/ diyor..Allah vere de saçı kuvvetli olsa..zamane saçları kuvvetsiz diye mi gönül bağlanmıyor artık: )
yoksa zamanımızda öyle gönül mü kalmadı…yada takılmaya değer saç teli yok mu..

fotoğrafsal sorun



sigarayı bırakırsam elimde başak sapı tutacağım, red kit misali !

Lodos



Sabah annem, "lodos" var, dedi. Nasıl ayırt ediyorsun dedim, poyrazı, karayeli, lodosu... Benim yaşıma gelince anlarsın, dedi. Altmışıma varmayı bekleyeceğim ayırdına varmak için rüzgarın. Sanki aniden eriyorsun sırrına, o yaşa gelince de...

Bu arada, aşağıdaki ankette, "Brigitte'nin soyadı Jones mu?" yu işaretleyen hanginiz yahu?

24 Mart 2009 Salı

NE ZAMAN DÖNERDİ GÖÇEN KUŞLAR ?

Rüzgarın ılık ılık esmesini özledim bekliyorum (aklıma leman sam geliyor rüzgar deyince anlat ki çözülsün dilim ben rüzgarım demeliyim rüzgarlığı anlat bana senin gibi esmeliyim...
Penceremin perdesini havalandırsın istiyorum
Denizleri köpük köpük dalgalandırsın istiyorum
Laleler aşkı ifade ediyormuş bekliyorum
Erguvanları özledim bana tebessüm edeceklerbiliyorum
Kuşları özledim bekliyorum
Denizin yanında bir bardak çay içmeyi özledim
Yayla çiçeklerini özledim görebilirmiyim bilmiyorum ama bekliyorum



Yeni yerler görmenin bilmenin öğrenmenin lezzetine varalım. Çok gezenmi bilir çok okuyanmı atasözümüydü deyim miydi hep karıştırırım : ) , bu bahar ve dahi yaz çok gezenden yana kullanalım. Nerden biliyoruz ki var mı bi daha başka bahar o yüzden bu baharın hakkını verelim.

kuşlar bahar geldi diyor..hoşgeldi..safalar getirir inşallah..

havalar hala soğuk..beyaz çiçekler açmış ağaçlar..penceredeki saksıda yuva yapmış kumrular..baharın adı bile güzel...içimize ilk baharların dolması dileğimdir daima..bu sıralar pek bir dekorvari bakıyorum gerçi dünyaya pek bir şifozrenik....ruhuma iyi geleceğini düşünmüş olduğum yazmak eylemini de yapamıyorum niyeyse..ilham denen şey yok..gelmiyor..gelmesini anlamsız buluyorum belki..sanki yazarsam bir tür seans gibi olacak..hani uzanıyorsun kanepeye,psikiyatr elinde kalem, burnunun üzerinde gözlükle sizi dinliyor ya..o hissi taşıyor insan yazarken..bir gün mutlaka bunların duyulacağına inanarak..hoş duyulsa ne..birçok günlüğümüzü, anlığımızı yakmadık mı biz..sanırım onların tam değerini verecek alıcı(anlayıcı) bulamayacağımıza karar verdik ve yansın gitsin(yakın gitsin ülen!) dedik...(hatırlıyor musun Marilyn ; üniversitede kroze ısıtmıştım laboratuarda ve gelmiş isminin linda olduğunu hala hatırladığım zatı muhterem ,benimdir diyerek krozeyi almak istemişti..onca ısıtmışım üstelik(o benim krozemdi,o benim gülümdü: )emeğim vardı üzerinde yahu )..ne tepki vermiştim..vatan toprağını savunur gibi..kırarım da vermem sana) bu da o misal..gerçi pek benzemedi ama değeri verilmedikçe saklamanın anlamı ne..veya yazmanın..ha başka örnek geldi aklıma..hani tonlarca hamsi yakalanır..değerinden düşük fiyata satmamak için gider denize dökerler..esasen buna daha yazıktır bizim yazılarımızı yakmamızdan çok..çünkü en azından hamsi nimettir..denizde tekrar canlanmayacağına göre dökmek yakışık almaz..hamsi muhabbeti de pek olmadı gibi ...anca bu kadar yazabiliyorum..buda başlangıç..

Saçmalamaksa, saçmalamakta iyidir bazen..bir tür özgürlük..kaç kişiyle bu özgürlük yaşanır ki..

ve aşk iki kez geldiğinde
ve iki kez yalan söylediğinde
bir daha asla sevmemeye karar verdik,
böylesi adilaneydi,
bize ve aşkın kendisine.

Bu dizeleri de ben yazmadım maalesef:) Charles Bukowski yazmış..iyi yazmış..ben yazmak isterdim..

seçiminizi zekice yapmak yarılamaktır
zafere giden yolu;
diğer yarısı kayıtsızlıkla fethedilir.
bir yanda istediğin her şeyi söyleyebilirsin,
öte yanda mecbur değilsin.ben bir şekilde ikisini de yapmayı becerdim.bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir.

millete bunu diyecen; benimle ilgili sorununuz varsa size aittir..kendimizle sorunumuz varsa e oda bize ait..
aha başıma ağrı giriyor gene..ya eskiden benim şiirlerimde bu ağrılar hep geçerdi :) yine başım ağrıdı gibilerden ...oysa Virginia Woolf öylemi..kadın onca uçuk şeyler yaşadı ve asla eserlerine yansıtmadı..nasıl başardı..onca başarılı idi de niye intihar etti..

Şu tapınak hikâyesi vardı, hani bir öğrenci adayı tapınağa girmek isteğiyle kapıyı çalıyor… İçerden ona cevaben dolu bir bardak su geliyor… bu demek oluyor ki, içerisi dolu, yeni öğrenci alınırsa taşar… Fakat kapıda bekleyen öğrenci adayı, bir gül yaprağını dolu bardağa koyuyor, içeri yolluyor. ve kabul ediliyor. Çünkü gül yaprağı bardağı taşırmıyor.

Bizler hayatımıza kimseyi ekleyemiyorsak kolay kolay, gül yaprağı misali girecek kişileri beklediğimizdendir. Bardağı taşırmayacak, sabrımızı taşırmayacak kişiler!

canlarım,

yoksa biz üçlü şizofren olup kendimize ayrı dünya açtıkta haberimiz mi yok..

girip kalmayalım burada..

(en iyisi şarkı söylemek lazım avaz avaz ; Akşam olduuu hüzenlendim ben yineee..... :)

Ben her bahar aşık olurum...



"Ben her bahar aşık olurum..." Sezen söylüyor. Ben de her bahar bunu söyler dururum.

Geçen bir filmde bir kadın (ne filmi hatırlıyorum ne kadını) sevdiği adamın peşinden öyle ağlıyordu ki (hatırladım şimdi filmi: Edge of Love) sahne öyle tanıdık geldi ki bir an (hani empatinin kralını yapmak bu olsa gerek) şaşırdım.

Sahne çok canlı hala ama hani seyredilmiş bir film gibi. Yahut şöyle diyeyim, atlatılmış bir hastalığın anısı, izi gibi. Acısı, kaşıntısı geçmiş bir su çiçeği izi. Ne tuhaf. Zaman her şeyin çaresi hakikaten ki böyle oluyor. Komik olan iki şey var. Birincisi, mavi gözlü, sarışın adam (böyle deyince literatürde Nazım oluyor, he he :) hani bahsetmiştim de ağlamaktan ve o acıdan, benim eminim hala öyle olduğumu düşünüyor. İkinci komik olan ise, adamın hala bir yarısının iyi (bize asla yansımayan ve yansımayacak olan/dı) bir yarısının da kötü olması (hep yansıyan ve yansıyacak olan/dı) halini kabulüm.

Bugün bana cuma gibi geliyor. Sanki yarın hafta sonu. Free time...

Bahar kıpırdatıyor ama insan ne yapacağını bilemiyor yahu. Var mı fikri olan?

marilynlerde nezle olur :)





Marilyn nezle oldu. Hapşuruyor çok fena. İşe gitmedi bu sebepten. Sesi Audrey'nin beklediği kadar kötü , boğuk değil :)


*Bu ülkeden başka bir yerde yaşamam.
*Şen şakrak biri olmam.
*Korkularımdan vaçgeçmem.( asla asla demem,büyük konuşmam)

002


Bungee-jumping yapmam. (Sen yaparsan seni tutmam ;)
Her tür hayvan olur da, bir "maymun" edinmem.
Kadir Topbaş'a oy vermem. (Pek bir güncel oldu!)

23 Mart 2009 Pazartesi



sevdiklerimden vazgeçmem.
tek başıma tatile gitmem.
kürk giymem :)

ya sen Brigitte ?

001


Ölmeden önce "hiç yapmam" diyeceğiniz üç şey nedir Audrey, Marilyn?